7 Ocak 2013 Pazartesi

"Arada kaldıııım, taam aradaaa..."

Annem, bizim ailedeki kitap okuyuş halini aç insanın yemek yemesine benzetir. Ödevlerle işim biter bitmez soluğu Penguen Kitabevi'nde almak, işte böyle bir açlığın ifadesiydi.

Aklımda belirli bir liste olmaksızın girdim. Wobbit,  Biz ve Ara Dünya'yı alarak çıktım.

Neil Gaiman, uzun zamandır merak ettiğim ve sözüne değer verdiğim arkadaşlarımca beğenilen bir yazar. Nitekim daha önce pek çok kez niyetlenip okuyamamışlığım da var. "O gün işte bugün..." diyerek, Ara Dünya'dan başlamaya karar verdim. Bunun için sebeplerim var; bir kere henüz bilmediğim bir yazarın "en ucuz" kitabından başlamak bana mantıklı geldi. Pintiliğin bu kadarını lütfen mazur görün, evde büyük umutlarla alıp da okuyamadığım bir sürü kitap var. Amerikan Tanrıları ile başlamayı inanın ki çok isterdim, ama küçük ve ekonomik bir kitapla başlamak bence daha makul.
Kapağı orijinal sanmayın.

Ara Dünya'nın, yazarın en iyi, en meşhur, en fantastik, en bilinen... kitabı olmadığını biliyorum, tek amacım diğer kitaplarını almaya değip değmeyeceğine dair bir his edinmekti. Sonuç olarak evet, en az bir Neil Gaiman daha okuyacağım ve kendisi hakkındaki fikirlerim ancak o zaman daha sağlam olacak. Fakat şimdilik, şunların bir köşede kayıtlara geçmesi gerekiyor:

Başıma bir şey gelmeyecekse ve Neil Gaiman'ın her eseri gerçekten böyleyse... neyse dayak yemeyeyim.

Eserin kurgusal değeri gerçekten çok yüksek. Belli ki çok çalışılmış, çok düşünülmüş ve devasa bir yaratıcılığa dayanıyor. Öncelikle bu konularda hiçbir "beğenmezlik" içinde olmadığımı net olarak belirteyim.
Yapılmışı var.

Olay şu ki, kahramanımız Joey Harker bir gün şehrin içinde kaybolur. Bir sis bulutunun içine girer, çıktığında ise bambaşka bir yerdedir. Otobüse atlayıp evine gider, fakat o ev artık, kahramanımız sanki hiç var olmamış gibidir. Sisin içinde yürüyeyim derken birden bambaşka bir paralel evrene geçtiğini anlarız ve olaylar gelişir.

Fikir şahane, dünyalar çok çeşitli. Fakat üslup o kadar "popüler kültür ürünü" ve tüm metin o kadar "mesajsız" ki... Ben bu kitapta biraz daha beceriksiz bir Harry Potter'dan başka bir şey görmedim. Tamam çok rahat okunuyor, 214 sayfalık kitap yağ gibi akıp gidiyor, ama sonuç? Hiiç, öyle takıldınız geçti gitti.

Aa, bizim ağlayan çocuk?
Kahramanımız Joey, o hep dalga geçtiğimiz Amerikan cümleleriyle konuşuyor. Siz bir paralel evrende biriyle karşılaşsanız, o kişi size başınıza gelenleri anlatıyor olsa, elinizi T yapıp "Hey dostum biraz mola ver ha!" der misiniz? Bir an kötü adamlara "Hey dostum senin derdin ne ha? Canın cehenneme dostum tamam mı, canın cehenneme!" diyecek sandım, bir o eksik kalmıştı.

Bir bakışın "Tanrı'yı görmüş spanyel cinsi bir köpek" gibi olması beni gerçekten ilgilendirmiyor. Nitekim "zorlama" istesem gider Hasan Ali Toptaş okurum.

Bence bu Harker, kendini 15 yaşında bir çocuktan ziyade Seinfeld falan sanıyor; mesela "bazen brokoli sapını elinizde yeterince çevirdiğinizde onu yemediğinizi anlamayabiliyorlarmış." Ahah çok alemsin vallahi. Bunlar Hugo ve Nebula ödüllü bir yazarın değil, yazmayı yeni öğrenmiş herhangi bir Amerikan kolejlisinin cümleleri olmalı. Gerçi Joey Harker de on beş yaşında bir Amerikalı ama biz bunu Neil Gaiman beklentisiyle almıştık; nitekim her on beş yaşındaki Amerikalı Hugo ödülü almıyor.
Bu fena değil.

Kitaba ilişkin diğer bir unsur, son yüzyılın popüler kültürüne çok fazla atıfta bulunması. Öyle ki, eğer Gaiman'ın her kitabı böyleyse, bence insanlar kendisini değil atıflarını anlamış olmanın verdiği hazzı seviyor. Kitaptan alınan duygu iyi edebiyata değil, bir şeyleri anlamış olmanın verdiği ego tatminine ilişkin.

Star Wars, Merlin, "101" şeklindeki ders kodlamaları, teker teker not almadım ama bu tür bir sürü şey kullanılmış. Hele bir yerde, "Altiverse, senin bugün kırmızı yerine yeşil çorap giyme kararına göre bir cesur yeni dünya yaratmayacak" cümlesi var ki, ouuvv, Aldous Huxley bir romanda böyle anılmış olmamalıydı. Frankenstein da anılmıştı ve ben Mary Shelley için de dertlenmiştim ama şimdi cümlesini hatırlayamadım.

Bence en güzel bu.
Kırmızı - yeşil ayrımının bir yere atıf olup olmadığını ise açıkçası bilmiyorum, fakat bana kaçınılmaz olarak Matrix'i hatırlatıyor. (Oradakinin hem mavi hem de bir hap olduğunu biliyorum ama çağrışım serbesttir, engellenemez.)

Peki "Kafamda altmış gerçeklik düzleminde konuşulan bütün dillerde yüzlerce sözlüğü kapsayan en son sürüm bir Merriam - Webster çipi olduğu halde, söylediklerinin hepsini anlamakta güçlük çekiyorum" cümlesine ne diyorsunuz? Ben bir edebi eser cümlesindense Twitter laf atmasına daha çok benzettim. C3PO'nun kulakları çınlasın.

Ben biraz huysuzumdur, küçük şeylere anlamsızca anlam yükleyebilirim. Yine bu blog'un bir yerlerinde bahsetmiş olsam gerek, tutarlılık takıntım var. İşte bu takıntı sebebiyle, böylesi bir kurgunun atıflarının da düzgün olmasını beklerim. Fakat Michalengelo'nun Davut heykeline "resim" denmesi, bu beklentileri biraz havada bırakıyor. Ayrıca da uygulamalı sihir dersinin kodu "sihir 101" olmamalıydı.

Tamam da hiç mi bilim yok? Elbetteki var, o da şu cümle: "Newton fiziği kesinlik taşıyan bir yasadan çok bir öneridir." Koca kitabın dayandığı temel, işte buyrun size tek cümle. Durduk yerde Newton'a da ayıp olmuş.

Özetle, bence bu kitap, Gaiman'ın "İşte ben bunları bunları bunları hep biliyorum ve gördüğünüz gibi hepsini bir kitapta toplayabilirim" gösterisi olmuş. Umarım diğerleri öyle değildir.

Bugün ise Biz'e başladım. Henüz 23. sayfadayım ama "dolu" eser kendisini daha önsözünden dahi belli ediyor zaten.

"Birisini öldürmek yani, insanın yaşam süresini 50 yıla indirmek suç, ama insanın yaşam süresini 50 milyon yıla indirmek suç değil. Peki komik değil mi? Bizim on yaşındaki Numaralarımıdan biri bu mamtematiksel ahlak problemini yarım dakikada çözebilir; fakat onların bütün Kant'ları bunu çözememiş (çünkü Kant'lardan hiçbiri toplama, çıkarma, bölme ve çarpmaya dayanan bilimsel etik sistemini oluşturmayı akıl edememiş.)"

Evet biri fantastik (?), diğeri distopya. Türleri farklı iki eseri kıyaslamak çok anlamlı değil.

Fakat örnek olsun diye buraya koymak istedim. Sorgulama ve atıf böyle yapılması gereken bir şey. Zira elimizdekileri gelişigüzel savurunca oluşan bütün, o kadar da düzgün olmuyor.

Çok sevgiler,
Göksun.