19 Mart 2012 Pazartesi

Tanımak için olaylara gerek yok, buyrun böyle alalım...


“İyice tanıyın” diye yazıyorum.

"Karakter ve ruh olarak hakikaten destansı, rüya gibi bir kişi" filan değilim. Sinirlenirim, öfkelenirim hatta, ağır küfrederim... Ama geçer, anlıktır. Uzun sürelisi bende tanımlı değildir. Aylarca kin kusmam. Ki resmen bir köşeye fırlatıldığım da olmuştur; ama sonradan gidip adamların masasına hep ben otururum "Sorun değil ben seni affettim" diye. Tek terk edilenin ben olmadığımı, bu bokun herkesin başında olduğunu bilirim.

İnsan olmanın "destansı" olamayacağını, hepimizin neticede çiğ süt emmiş olduğunu, kendine öyle diyen insanın içindeki kinin ve "kendini destansı sanmanın" onu her geçen gün daha da yalnızlaştıracağını da bilirim. Ahah çok biliyorum evet, ukalayım da hafif.

Yalnız da kalırım, ona da sinirlenirim, ama o da geçer. Geçmezse önce alışır, bununla barışır, sonra da bir çaresine bakarım. Sulh olmadan çözüm olmuyor çünkü. Ateşkes insanıyımdır.

Nefret tutmam çünkü nefretle yaşanmaz. Kendime kıyamam. Evet kendimi de severim, öfkeyle bozamam.

Hayat, insanlar, kadınlar erkekler, şunlar bunlar... Bunları "kabul" ederim, tamam bana uymazsa hayatlarından sessizce çıkar giderim, ama ne yapayım, onlar öyledir. Bana uymuyorlar diye haklarında ileri geri konuşamam. Uymayabilirler.

Ya da ben "dururum" onlar gider. O da olur.

"Bak lütfen tartışmayalım" diyenin "kabaca dayılandığını" düşünecek kadar kavga insanı değilimdir. Hatta gerçekten kabaca dayılanan için bile, "Ya fevri bi insan neticede, olur öyle, kavga etmediğimiz zaman iyi olabiliriz... Etmemeye bakalım..." diye düşünürüm. Bu belki de, insanları kendi gibi bilmekle alakalı olabilir, bilmiyorum, çok düşünmedim.

Tartışılan konuyu kapatırım, kapatılmış bir konuyu aylar sonra kaşımak gibi anlamsız huylarım yoktur. He kapatmayacaksam da, bunu “mesaj kaygılı ve isimsiz” birtakım yazılarla yapmak istemem. Derdim neyse açıkça söylemek isterim.

Peki bunu neden yazıyorum, çünkü somut durum bunu gerektiriyor.
Peki neden “burada” yazıyorum, çünkü bu konuda ne rumuzlu konuşmak istiyorum, ne de muhatabım benimle doğrudan muhatap oluyor. Kendimce böyle bir orta yol buldum, en iyisi olduğunu iddia edemem ama bence iyi oldu.

Özür dilemekten hiç kaçınmadım, haklı olsam bile. Dibine kadar haklıysam da, eğer ortam onu gerektiriyorsa, hiçbir incimi kaybetmeksizin paşalar gibi özür dilerim. Çünkü ortada "düzeltilebilir" bir durum vardır ve benim özrüm bekleniyordur; bu durumda hiç de "Ben hatalı değilim, o özür dilesin" filan demeden gerekirse diz bile çökerim. Çünkü o ilişkinin devam edebileceğine inancım vardır, denemek istiyorumdur. Sonradan "Ya ben orada egomu dinlemeyip özür dileseydim, o da insan neticede, tekrar anlaşabilirdik..." demek istemem. Bu hem beni yaralar, hem de bağcıyı dövmek olur. Gerek yok.

He ama "olmayacağını" görürsem, özür de dilemem tartışmaya da girmem. Akışına bırakırım.

O da bir yerde patlar. Patlıyor. Patlasın n’apim.

İnsan öldürülmesine her durumda karşıyım. Bunun sebebi mazereti olamaz.
Şimdi böyle diyince birden PKK sempatizanı sanılabiliyorsunuz, hayır değilim. PKK'lının öldürdüğü bir cansa, TC'nin öldürdüğü de candır. Bunu diyorum.

Tekrar ediyorum, insan öldürülmesine, insan ve sebep ayırmaksızın karşıyım.
İdam cezasına, töre cinayetine, holigan saçmalığına, Haçlı Seferleri’ne, İslam cihatlarına, insanların birbirlerini öldürme aracı olarak kullandığı her şeye karşıyım.

"Ya ne için öldürülecekti?" gibi bir cümleyi benden duyarsanız eğer, bilin ki ağır bir beyin travması geçiriyorumdur. Hele bir de "ya ne için" dediğim şey kaçakçılık ise, ouv, acı çekmemem için beni vurun bence. Buradan size izin, hatta rica.

Evet devlet ve ordu kavramlarıyla da başım hoş değil.
Bunların kutsal olduklarına inanmıyorum.

Din var bir, evet. Onu da sorgularım, ağır sorgularım. Bu konuda ayıp-günah yoktur benim için.

Bir yerlerde yazıyordu şimdi aramaya üşendim, hem "insan inancını akıl yoluyla bulmalı" deyip, hem "anne karnındaki çocuğa her gün kutsal kitap okumak iyidir" demem. O zaman o çocuğun bir şey sorgulayamayacağını, büyüyünce de kendini destansı filan sanabileceğini bilirim.

Eğer insanlara bir daire çizip "Aha alanın budur" dersen, o alanın dışına bakma dürtüsünün gelişemeyebileceğini bilirim. Hatta gelişirse olağanüstüdür. Sınırı başkalarınca belirlenmiş olan insan, sınırlandığını fark edip bundan kurtulmak isterken asabileşir, bundan kaçılamaz. Son derece normaldir. O yüzden, insanlara sınır çizmemek gerekir, çünkü sınır sahibi insan sinir sahibi olur. Ahaha ne güzel aforizma oldu la ayaküstü.

Buranın, sadece senin, onun, şunun filan ülkesi olmadığını bilirim. Yani "ülkem" gibi bi kavram bana çok uymuyor, "Toprak vatanım, insan ulusum" insanıyım çünkü ben. "Bizim ülkemiz" derken, "üzerinde yaşadığımız ülke" gibi bir şeyi kast ederim ben, mülkiyet değil. Ama işte, burada hepimiz yaşıyoruz. Tek başına "sahiplenmek," öncelikle o çok kutsal dini değerlere aykırıdır. Öldürmek de öyle. "ölmeyi hak ettiler" demek hele, bildiğin şirk ayol.

Bak her boku yerim ama Tanrı kompleksine girmem.
"Ya ne için öldürülecekti" demek ise, Tanrı kompleksidir, şirkin sözlük karşılığıdır.

"Bu ülkenin ekmeğini yemek" gibi bir kavram yoktur benim için. Çünkü insan, ülke ya da devlet için değildir. Ülke ya da devlet, insan içindir. O "ekmek" de lütuf filan değildir. Ben bu ülkenin pek bir hayrını görmedim ve göreceğimi de sanmıyorum, ama ülke benim hayrımı bence gayet fazla fazla görüyor. Hayvan gibi çalışıp kendi kendine bir şeyler yapmaya uğraşan genç insanlarız, bizden iyisini mi bulacak bu ülke?

Bence herkese bir ülke verilsin, herkes orada kendi kafasına göre takılsın.

Ahah en ülkeci fantazim bile bi anarşik oldu lan.

Valla bi bok olmaz benden.
Ama işte, neyse ki, olmayacağını biliyorum.

Ve terk ettiklerimle, terk edenlerimle, tartıştıklarıma, yaşadıklarımla, hayatıma dair hiçbir şeyle ve en önemlisi kendimle... Ciddi sorunlarım yok. "Bir şeylerle ciddi sorunun olması" kavramıyla bile sorunum yok. İnsanız çünkü.

Benim karşı olduğum savaş mavaş gibi şeyler çok yapıldı ve hala yapılıyor. Evet ama bu benim ideal dünyamı değiştirmiyor. Gerçek dünyada inanmadığım işler için kendimi harap ediyor olabilirim, ama zihnimdeki ideal bambaşka ve onu kirletemem.

Başka soru?

2 yorum:

  1. ben bi yerde konuyu kaçırdım ama nerde?? birinden özür diliyorduk, ölüme karşı çıktık, sonra özgürlük alanımızı belirledik... hımmm eh anladığımla idare edicem artık :)) keyifle okudum...

    YanıtlaSil
  2. ya şöyle oldu, ben uludere katliamı hakkında bir şeyler çiziktirmiştim tamam mı. bin yıllık ve en yakın arkadaşlarımdan biri de kalktı, "seni yanlış tanımışım" tribi yaptı. ve bunu benim yüzüme de değil, "ortaya konuşarak" yapmayı uygun gördü.

    yazıda italikle belirlediğim ifadeler onun kendisinin ifadeleri. okudu mu bilmiyorum, ama ben içimi buraya dökmüş bulundum.

    insanlara koşulsuz arkadaşlık sununca iyisin, ama "insanlar öldürülmesin" diyince kötüsün. o da iyi.

    YanıtlaSil