İlk dönem biter bitmez, "arada ne okusam kâr" diyerek romanlara sardırdım. Beş roman bitti, beş dediğin yedi de olurdu ama bir süre Türkçe roman yerine İngilizce dergi, makale vs. okuyayım diyorum.
Geçen yazıda Neil Gaiman'dan, Amerikan Tanrıları'nı henüz okumadığım şerhini düşerek bahsetmiştim. Artık o tanrıları da okuduğum için biraz daha konuşmanın vakti geldi.
Gaiman, çok övülen, yere göğe konamayan, Amerikan Tanrıları üzerine hem Hugo hem de Nebula ödüllerine layık görülmüş bir yazar. Kitaplarının arka kapakları zaten yeterince merak uyandırıcıydı, bir de sözüne değer verdiğim arkadaşlar kendisini övünce, bu kitabı okumak kaçınılmaz olmuştu.
İthaki'nin bu çevirisi düzgün. Vakıf gibi değil. |
Baştan anlaşalım, tamam NG gerçekten çok kıymetli bir yazar ve AT gerçekten çok başarılı bir roman. Bunu zaten aşağıda da uzun uzun yazacağım. Fakat lütfen ısrar etmeyin, bana AT bilimkurgu romanıdır dedirtemezsiniz. Çünkü değil.
Amerika "gerçekten ilk kez" ne zaman keşfedildi? Keşif kavramının "bizim için" olduğunu, zaten mevcut olan ve üzerinde yaşanan bir yerden bahsettiğimizi neden hep unutuyoruz? Kolomb'dan önceki binlerce yılda, insanlar nasıl yaşadı? Yeni yerleşimciler oraya dinleriyle beraber gidince, mevcut tanrılara ne oldu? Amerika varlığını yeni tanrılarıyla sürdürürken, gün geldi o tanrılar da unutuldu, peki o zaman ne oldu?
Kitap, özetle bu soruları sorduruyor. Bunların hiçbirini ben kendim çıkarmadım, zaten metnin kendisinde olan şeyler hepsi. Fakat hepsinin cevabını bulamıyorsunuz.
Anlatım genel olarak dağınık ama kitap zaten "bilimkurgu" olmadığı için dağınıklık da eleştiri konusu olmaktan çıkıyor. Peki bilimkurgu değilse nedir derseniz, "fantastik yeraltı" diyebilirim. Fantastikliği tanrılardan, yeraltılığı anlatımından ve anafikrinden geliyor. Kitabı okurken, kendimi biraz daha çalışılmış ve "nezih" bir Chuck Palahniuk okuyormuş gibi hissettim.
Apartman köşelerinde unutulmuş hallerde yaşayan ya da fahişelik yapan tanrılar ve tanrıçalardan bahsediyoruz. Paskalya, Odin, Horus gibi pek çok mitolojik tanrının, 21. yüzyılın Amerikasındaki unutulmuşlukları ve "mitoloji olmuşluklarını" okuyoruz. Yerlerine ise medya ve alışveriş merkezi tanrısı gibi tanrılar yerleşiyor.
NG'nin kendi sitesindeki kapak. Durumu özetliyor. |
Kızılderili tanrıları üzerinde çok daha fazla durulması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda daha fazla yorum yapmayayım. Kitabı okumamış olanlara ayıp olur, ama okumuş olanlarla ayrıca konuşuruz. Sadece şunu söyleyebilirim, Kızılderili tanrılarına ilişkin bu ihmal, kitabı gerçekten eleştirdiğim tek yer. Verilmek istenen anafikri eksik kılıyor. Kitap bir yandan Amerika'nın ilk yerleşimcilerine "burayı siz icat etmediniz, sadece buldunuz" diyor. Fakat öte yandan, keşiften önceki tanrılardan bahis son derece yavan kalmış. Gaiman, eleştirdiği bu önkabulden aslında kurtulamadığının farkında değil.
Eski tanrılar unutulmuş olmaktan dert yanıyor, ama sevgili Odin, sen unutulup unutulmadığını neden sadece Amerika'ya göre değerlendiriyorsun? İskandinavya'nın tamamı mı Amerika'ya göçtü, sizin memlekette hiç mi adam kalmadı?
Peki ben bir kitaptan ne beklerim ve Amerikan Tanrıları bana bunu verdi mi?
- Kasmayan üslup
- Bildiklerimize eleştirel / satirik / şüpheci bakış
- Enteresan bilgiler
- Fantastik ya da bilimsel kurgular
- Alternatif gelecek tasarımı
- Bu tasarım ekseninde, zamanımızı ve geleceği sorgulama imkanı. Sosyal ve ahlaki bir sorgulamadan bahsediyorum.
600 küsür sayfalık kitap beni ancak 200 küsürüncü sayfada sardı. O sayfaya kadar, hiçbir şeyin ne ve neden olduğunu bilemedik. Dağınıklık ve üslup konusunda bunu kayda değer görüyorum.
Diğer beklentiler konusunda, alternatif gelecek tasarımıyla ilgili olanları hariç, diğerlerinin sağlandığını söyleyebilirim. Tamam sosyal ve ahlaki sorgulama da yapıyorsunuz ama... bu kadarını yeraltı edebiyatı da yaptırıyor. Aynı şeyleri ben Fight Club izlediğimde zaten düşünmüştüm, üstelik çok daha sert ve ağır bir şekilde. Doğrudan insanın "kendisine" dokunan bir yakıcılıkla. Bu anlamda, gerçekten enteresan ve iyi bit kitap okumuş olsam da, Amerikan Tanrıları'ndan beklentim açıkçası daha yüksekti.
Bir de, kitabın italikle yazılmış yerlerinde bazı heceler ayrık yazılmıştı, bunun sebebini anlayamadım. Önce "baskı hatasıdır" dedim ama baktım ki tüm italiklerde öyle, hata olmadığını düşündüm. Belki Hristiyanlığın kutsal metinlerinde öyledir, bilmiyorum.
Netice olarak iyi kitaptı, okuduğum iyi oldu. Ara Dünya kadar yavan ve içi boş değildi. Kendimi çizgi film değil, bir kara film izliyormuş gibi hissettim. Film demişken, kitabı okurken Çarşamba'yı hep Ed Harris olarak düşündüm. Yakıştı bence.
Neredeyse unutuyordum; eğer İngilizceniz yetiyorsa bu kitabın orijinalini okuyun. Kelime oyunları filan, çeviri okumanın keyfini düşürüyor. Ben kendime güvenmediğim için Türkçesini okudum, sonra da İngilizcemi geliştirmeye karar verdim.
Çok sevgiler,
Göksun.
merhaba, çoğu yerde kitaptan övgüyle bahsedildiğini görüyorum ve ben de bu kitabı bi okumak istiyorum. fakat internette ne kadar siteye baktıysam hiçbirinde bulamadım adam akıllı. siz nerden aldığınızı söyleyebilir misiniz?
YanıtlaSilmerhaba, ben kadıköy penguen kitabevi'nden almıştım.
YanıtlaSil