21 Mayıs 2015 Perşembe

anarşizmi kurayım derken yanlışlıkla neoliberal olmak

selam,

çok plansız ve "pat diye" başlayıp gelişen bir yazı olacak bu, sadece bir kenara not düşeyim istedim. yazma pratiğimi uzun zamandır kaybediyorum ve bunun farkındayım, arada böyle "çiziktirmeler" mutlaka gerekiyor. kendini bir kenara koyup orada unutmamalı insan.

biraz önce, aziz çelik hoca şöyle bir tweet attı: "sıfır bürokrasi neoliberal bir distopyadır"

ne anlamam gerektiğini düşünürken, ekrana öylece bakakaldım. ki tam olarak, bürokrasinin tavan yaptığı ve insanı canından bezdirdiği sosyal güvenlik mevzuatıyla uğraştığım bir andı. bir sunumda kullanmak üzere sağlık uygulama tebliğini okuyorum da şu an; her okuduğumda düşündüğüm şey aynı: anarşist devrimimi yaparken ilk önce sosyal güvenlik mevzuatını yok edeceğim. hiçkimse hasta olduğu için cezalandırılmayacak, herkesin sağlığı her zaman güvence altında olacak.

neyse yani sıfır bürokrasi neden böyle bir şey olsun ki? rona serozan'ın medeni hukuk kitabında da "devletsiz hukuk olmaz" der mesela, neden olmasın ki? neden devlete ve bürokrasiye muhtaç olalım?

devlete muhtaç olmama konusunda zihnim daha berrak fakat bürokrasinin yokluğu neden distopik olsun?

tweet'e verilen cevaplar, bana kendimi düşünme yetisinden yoksun hissettirdi - gerizekalı demeye dilim varmadı ahah ama öyle yani.

son derece haklı bir kaygı var: bürokrasi ve "kurumsallık" yoksa keyfilik vardır.

evet çok doğru, bunu hiç düşünmemiş değildim. bana acayip bir şeyle karşı karşıya olduğumu düşündüren, "neoliberal" ifadesi oldu. keyfiliği hep diktatöryal bir bağlamda anlayıp kullanageldiğimi, onun bu neoliberal tarafını atladığımı fark ettim.

bu neoliberalizm, neticede bir izm'dir ve üzerine kitaplar yazılır, ama en nihayetinde "dinim imanım ekonomi" kafası olarak özetlenebilir.

o halde, aziz hoca'nın bu dediğini iki mecrada analiz etmek gerekir:

1. distopya
2. distopyanın neoliberal bağlamı

bu mecraların farklı üst başlıklarda farklı anlamlara geleceğini de düşünmek lazım

1. yöneten açısından
2. yönetilen açısından

şimdi şöyle ki; benim o tek cümleyi bir türlü anlayamayıp arkasından böyle uzun uzun düşünecek kadar şaşırmamın sebebi, konuyu yöneten-yönetilen ayrımını şimdiye kadar düşünmeden değerlendirmem oldu.

çünkü yöneten varlığını reddeden bir anarşist düşüm vardı - ki hala vardır, haliyle bu ayrım benim için anlamlı olmuyordu. ideal dünyada öyle bir sınıf zaten olmamalı; bu dediğimin mağaranın içinde bir yansıması olmadığını biliyorum ama rüya işte.

eveeet o halde gerçekliğin çölüne neden hoşgelmiyoruz? belli ki hoca farklı bir şeyden bahsediyor ve başımızı kumdan çıkarsak iyi olacak.

eğer bu tip "çiçek çocuk" dünyası kurgulamıyorsak, yöneten yönetilen ayrımından sonrasını belirlerken her adımı yüz bin kere düşünmek lazım. o halde, benim şimdiye kadar yaptığım hatanın hayallerde yaşamak olduğunu ve bürokrasinin olmamasının aslında ne anlamlara gelebileceğini, yöneten kesimin varlığını önkabul olarak belirlemekle başlayalım.

öncelikle distopik tarafını anlamayacak bir durum yok. bürokrasi yoksa keyfilik vardır, yönetici kişi kurumsal ilkeler ve süreçlerle uğraşmadan istediği kelleyi alıp istediği kelleyi bırakabilir.

bu noktada "ama bu ölçüde bir hesapsızlık yönetileni de özgür kılar, o halde yöneticinin de korkacak bir şeyleri halen var demektir" diyorsanız eğer, tatlım üzgünüm biz ingiliz değiliz. bu dünyada sadece ingilizler ingiliz, yazılı kanunları bile olmadan hem geniş bir özgürlük alanına hem de dev saygı duydukları bir kraliçeye sahip olan sadece onlar.

neyse sulandırmayalım konuyu; ciddi ciddi konuşursak, sizin "ne var canım herkes özgür işte, halk da hakkını aramayı bilsin!" dediğiniz, işte bizim o "burjuva ahlakı" dediğimiz şey oluyor. böyle bir dünyanın gerçekliği olmadığını bilmek için sosyolog olmak şart değil, metrobüse binin yeter.

insan, imkan peşindedir. hayatı imkan kovalamakla geçer. o imkan kimdeyse, gider onun sunduğu koşullara razı olur. çünkü kendini olmak zorunda hisseder. sonra bir gün bu zorunluluk hali dayanılmaz olur, çünkü imkan peşinde koşayım derken onurunun çiğnendiğini düşünür insan. ve olaylar gelişir. (buradan da rica ederim "işçinin onurunu çiğnemeyen patronla sorunun yok mu yani" gibi acayip alakasız bir şey çıkarmayın. onur nedir nasıl çiğnenir konusunda ayrıca oturur konuşuruz.)

neoliberal bağlam da işte tam olarak bu imkan meselesiyle ilgili.

ben patronuma kendimi mecbur hissediyorum, çünkü hayatta kalma imkanım alacağım maaşa bağlı.
patron bana mecbur, çünkü daha çok kazanma imkanı bana bağlı.
ama benden çok, patrondan daha az var.
yani ben daha zor durumdayım.
ben rest çekersem aç kalmayı göze almam gerekecek.
patron sadece bensiz kalırsa bunun belki farkında dahi olmayacak.

o halde, patronu bana karşı keyfi davranmaktan alıkoyacak güç nedir?

toplu iş dayanışmaları dışında tabii.

hukuk ve işte bürokrasi.

işte, patronu han dediği yere han hamam dediği yere hamam yapmaktan alıkoyacak şey.

kurumsal bir devlet, o devletin üzerine inşa edildiği ilkeler, bu ilkelere göre oluşmuş bir hukuk, bu hukuka uygun bir gelenek - ve tüm bunların toplumda karşılık bulabiliyor olması.

patronun "o ağacı kesiyor bu köprüyü yapıyorum, ne haliniz varsa görün!" dediği anda, "pardon ablacım, ne yapıyorum dedin tam olarak?" diye onu durduracak bir kurumsal kimlik.

yani durum budur. hoca o tweet'i atalı, hemen bakıyorum, şu an tam 59 dakika olmuş. o andan beri bunu evirip çeviriyordum kafamda. yola yanlış yerden çıktığım için olmuş hep bunlar.

mülksüzler, birçok kişi tarafından ütopya olarak düşünülür ama ben buna asla katılmıyorum. ursula k. le guin aslında çok derin bir tehlikeyi anlatır orada; varoluş problemlerinizi çözmeden anarşist devrim filan da yapamazsınız der. "devrim yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak" demek bu demektir.

işte bu kaygısının bir kısmını, anarres'teki adı yönetim olmayan ama aslında bal gibi de yöneticilik yapılan bir kurum üzerinden anlatır. adı anarşist olan devrimden sonra neler olabildiğini, bir de o taraftan görmüş oluruz.

aziz hoca'nın bu söylediği de bende benzer bir etki yarattı. yöneten sınıfını ve devlet kimliğini direkt olarak yok saymanın ekonomik boyutunu yeterince düşünmemiştim.

yazının başında rona hoca'nın bir cümlesini anmıştım, bende böyle bir silsileyi başlatan cümlelerden biridir. emekli olunca "hukuku yeniden düşünmek: anarşist hukuk kuramları üzerinde bir değerlendirme" gibi bir çalışma yapma hayalim var uzun süredir; aziz hoca da hayalime katkı sağlamış oldu.

teşekkürler twitter :)

2 yorum:

  1. Çok güzel bir makale olmuş, bu konulardan pek anlamam fakat etkileyifci bir anlatım türünüz var nasıl bitti anlamadım.

    YanıtlaSil
  2. Kitap bloğuma sizi de bekliyorum :) elifinkutuphanesi.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil