2 Ağustos 2012 Perşembe

Hiçbir şeyde gözüm yok, çünkü her şey iyi zaten.

Ben kendimi hiç böyle hissetmemiştim.

Daha önce de "sakin olduğum" çok oldu. Umursamadığım, peşinden koşmadığım, hırs duygusundan nasibimi almadığımı düşündüğüm... oldu hep bunlar.

Ama hepsi, bir umutsuzluk, bunalım, hayatının içini dolduramayacağını bildiğin için sığınılan sahte bir boşvermişlik halleriydi. Aslında köpek gibi de umursuyordum her şeyi, ama "öeh ne umursicam lan" gibi bir yabancılaşma çalışması içindeydim. "Yabancı olayım ki bana koymasın." Ahah ne ergenlik.

Şimdi öyle değilim.

O vakitler yaptığım pek çok şeyi yapmıyorum. Bir kısmı için param, bir kısmı için vaktim, geri kalanlar için hiçbir şeyim yok. Yani düşünüyorum, gerçekten bak, aslında benim şu aralar yaptığım hiçbir şey yok. Sadece kitap okumayı bırakmadım, o kadar.

Aynı süreçte kitap okuyan, film izleyen, gezinen, gazete okuyup yorumlar yazan, mutfakta bir şeylerle uğraşan, bu arada deli gibi çalışan... biri olduğum da oldu.

Ama ben o zaman da böyle değildim.

Şimdilerde çok daha iyiyim, tüm o her şeyi yapan halimden kat be kat hem de. Yapmadığım şeyleri yapmış olmayı tabii ki isterdim o başka bir şey, ama eksiklikleri altında ezilmiyorum artık. Çünkü kendimi anlamak ve anlatmak gibi şeylerle uğraşmadığım bir dönemdeyim, o yüzden kendimi yormama gerek de kalmadı.

Kendimi çok rahat ifade edebildiğim bir hayat yaşıyorum, ilk defa. Hayatım, ilk defa, beni somut olaylarla değil bir bütün olarak değerlendiren insanlarla dolu. Ki böyle olunca, o insanlara karşı "münferit" de olsa birtakım hatalar yapmamak için ekstra özen gösteriyorsunuz.

Meğer benim hayatımın amacı, daha doğrusu beni huzura erdirecek olan şey, kendimi "olduğum gibi" ortaya koyabileceğim bir hayat edinmekmiş. Hiçbir şeyi "ama o öyle istiyor..." diye yapmayınca, huzur o zaman bulunuyormuş. İçimdekileri çıkarsam kendimi zaten sevecekmişim, o kadar kasmama gerek yokmuş.

İşle ilgili sıkıntılarım tabii ki var, bunu beraber çalıştığım insanlar da gayet açıkça biliyor zaten. Saklamıyorum. Bu saklamayışı, yani saklamak zorunda olmayışı, daha da iyisi, insanların bunu anlamasını çok seviyorum. Ah, anlamak çözmeye yetmiyor ama olsun. Ben kendim çözerim, sorun değil.

İşim dışında zaten hiç olmadığım kadar iyiyim. Ben hiçbir zaman bu kadar "mantıklı ve yetişkin gibi" sevilmemiştim. Ki yetişkinlik, bütün kalbimle söylüyorum, yaşla olmuyor. Sahiplenilecek bir yavru hayvan gibi değil, "gerektiğinde sahip çıkılacak" bir kadın gibi davranılıyorum. Bundan başka ne isteyebilirdim.

Bu ya.

Tabii "ama şimdiki halinin, eski alışkanlıklarını bırakmakla ne alakası var" derseniz... Evet haklısınız, bunlar birbirinden bağımsız şeyler. Ama çok yorulmuşum ben meğersem. Aslında kendimi sevmek için uğraşıyormuşum o kadar. "Bakın ben aslında anlaşılmaya değer biriyim ve beni kazanmayarak çok şey kaybediyorsunuz bence" diyesim varmış. Ama insanlara ayıracak sabrım yokmuş o ayrı. Gerçekten de, şubat'ın 14'ünü hiç yaşamamış olsak, şu an damardan alınan kitap ve dvd tozuyla yaşıyor olabilirdim.

Şimdi kazanılma hissinden kurtuldum, ki o aslında çok yüksek bir egoydu. Asıl ben bir şeyler kazandım, bir süre dinlenip bunun keyfine varmak istiyorum. Şu an benim için, Woody Allen'ın yeni filmi çıksa bile, evde Yutup'tan izleyeceğim Game of Thrones kadar önemli değil bu.

Hiçbir şeyde gözüm yok, kendimi anlatmakla uğraşmayayım yeter.

3 yorum:

  1. İnsan doğal olup, kendini de sevdi mi, değmeyin keyfine...

    YanıtlaSil
  2. on numero!!

    "Meğer benim hayatımın amacı, daha doğrusu beni huzura erdirecek olan şey, kendimi "olduğum gibi" ortaya koyabileceğim bir hayat edinmekmiş. "

    YanıtlaSil
  3. çok teşekkür ederim :) sizin beğenilerinize kuru kuru "teşekkür ederim" demekle yetinince "geçiştirmiş" gibi görünür olmaktan çekiniyorum ama geçiştirmek değil bak, gerçekten teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil