21 Eylül 2013 Cumartesi

"benden adam olur mu?"


şimdi siz geyik yapıyorum sanacaksınız ama vallahi ciddiyim, aklın tuvalette gelmesi diye bir şey vallahi var. bana hep olur. eğer bu gerçekten "türklerin" başına gelen bir şeyse, tam olarak bilmediğim - çünkü pek merak etmediğim- etnik kökenim böylece çözümlenmiş oluyor. dibime kadar türk'üm arkadaşlar.

bu sabah malum mekanda iki aydınlanma birden yaşadım. biri direkt özlem'le ilgiliydi ve konuyu kendisine aktardım zaten, diğeri ise daha bir sıkıntılı, daha bir varoluşçu. tam kendimden beklediğim gibi. ahir ömrümde, tanımadığım biriyle bir odada hiç konuşmadan öyle "mal mal" oturmak isteyeceksem, bu yalnız ve ancak sartre olabilir. belki zweig da olur ama o plase. bu arada, böyle entel kuntel konuşuyorum diye beni bu iki insanın külliyatlarını okumuş filan sanmayın ha, birer kitaplarını okudum sadece. ama yetti. özlem'le konuşmak gibi yani, fazlasına gerek yok, herkes her şeyi anlamış oluyor.

dört gündür ankara'daydım, salı sabaha karşı "akşam döneriz yeaa" diye gittiğim şehirden cuma gecesi döndüm. keyfi değildi, iş içindi. fiziksel olarak değilse de manen zor bir dört gün oldu. neyse konu o değil.

evimi, evimi derken kendime ait dünyayı ok-kadar özlemiştim ki, eve gelir gelmez çantamı bırakıp özlem'e koştum. oğuzhan da vardı, zeki müren'e filan bağladık doğal olarak. neyse sabah uyandık işte, uyanır uyanmaz duyduğum ilk şey: mazhar alanson - benim hala umudum var. özlem bize bu şarkıyı uygun gördü.

başladım ağlamaya... ulan dedim, bu şarkı ilk çıktığında lisedeydim ve "benden adam olur mu" diye mırıldanıyordum, şu an bir doktora adayıyım ve aynı soruyu hala soruyorum. adam olmak için vakit mi kaldı, olacağını oldun artık. daha neyi sorguluyorsun?

sonra, tekrar ulan dedim, 15 yaşında hayatı anladığını sanan gerizekalılar diye bir kalıp var ama, bizim o yaşta anladığımız doğru olmasın? yoksa ben aynı şarkıyı 12 sene sonra nasıl hala aynı hislerle dinliyor olabilirdim? ki 40-52 gibi bir 12 yıldan değil, 17-29 arasından bahsediyorum. okullar, hayatlar, arkadaşlar, adamlar değişiyor. hayatımızın en radikal değişikliklerinin olduğu bir zaman aralığı. buna rağmen ben hala aynı noktadaysam ve etrafımdaki herkes öyleyse, neden 15 yaşındaki algımızı bu kadar küçümsüyoruz?

yalnız aynı nokta deyince lütfen bana "ben aynı noktada diilim taam mı, bana tapan 3 çocuğum ve 36 beden mükemmel eşim var" diye gelmeyin. başka bir şeyden bahsediyorum. arayışın bitmemesi halinden.

şimdi bakın size çok matematiksel anlatayım.

1/3 ile 100/300 farklı şeyler midir? hayır.
okyanustan bir bardak su alırsak, okyanusun ve bardaktaki suyun yoğunluğu farklı olur mu? hayır.
acının birimi olmaz ama ifade etmek açısından varmış gibi düşünelim; en fazla 10 birim acı çekmiş birinin 5'le sınanmasıyla, 100 birimi bilen birinin 50'yle baş etmesi farklı mıdır? hayır.

işte bunu söylüyorum. 15 yaşındayken 1'dik, bir bardak suyduk ve 5'le uğraşıyorduk. sonra "işlem hacmimiz" arttı, birler 100, bardak okyanus ve 5 de 50 oldu. olan bundan ibaret. yani bizim o yeni gelişen hayat tecrübemiz ve algımız, aslında son derece doğruydu. fakat biz büyüyünce, bizim yerimize pelin'le çıkan adama ağlamayı çocukça bulduk.

e ablacım gerizekalı mısın, şimdi niye ağlıyorsun? yine seni değil pelin'i seçti diye değil mi? sadece bu sefer yan sınıfta okumuyor da başka bir şirkette çalışıyor. (not: pelin derken, öyle bir şarkı var diye dedim. bağzı can'lar şeyolmasın :) )

efendim hoca 68'e iki puan daha vermemiş de teşekkürü kaçırmışız... şimdi de zam peşinde koşuyoruz.

ilayda'nın yeni ayakkabıları çok şıkmış ama kendisininkiler çok eskimiş, annesi de yenisini almıyormuş. özenme hissimiz aynen devam etmiyor mi, kredi kartımızı ödeyemediğimizden. belki artık iş arkadaşımızın ayakkabısına değil de, iyi bir evde oturmaya, tatile gitmeye, okunacak kitaplara ya da belki hala ayakkabıya... özenmek tam gaz devam şu hayatta.

artık okyanustayız, o yüzden küçük bir göldeyken hissettiklerimiz çok çocukça geliyor. ama değil. 15 yaşındaki birinden, senin ev geçindirme derdini anlamasını bekleyemezsin. çünkü onun olayı o değil. çocukcağızın bildiği tek şey, harçlık yetiştirmek. yetişmediği zaman annesinden isteyecek ve alacak belki, yani o yetiştirmeyi bile tam bilemeyebilir. çünkü onun işlem hacmi o kadardır. ama çocuk kalkıp "param yok" diye ağlıyorsa, o hissin seninkinden zerre farkı yok. onun arkadaşının çantasına bakarken düşündüğüyle, senin uçak bileti ararken aklında gezenler inan ki hiç farklı değil.

işte o yüzden, bir şarkıyla ergenliğe geçmek hala mümkün. çünkü o biten bir süreç değil.

ergenlik, "farkına varma" süreci. çocukluktan çıkıp dünyayla yüzleşmeye başlayınca afallıyorsun. bir de tabii tipin de yamuluyor iyice, hayat bayağı zor yani aslında. fakat bizim yüzleştiğimiz şeyler sona ermiyor ki hiçbir zaman. sadece artık onları yıllardır biliyor oluyoruz. geçeceğini öğrenmiş, önümüze bakmaya alışmış hale geliyoruz. ama üzüntüsü değişmiyor.

15 yaşın tek sıkıntısı, hayatın devam etmeyeceğini sanmamız. ben "bu hep böyle olacak" kısmına katılıyorum, evet hep öyle olacak çünkü oluyor. kendimden biliyorum. talepler, beklentiler ve kırıklıklar bitmeyecek. ergen arkadaşlar üzülmesin ama hayat böyle bir şey. ama işte, o hayat "konpile" devam ediyor, güzellikleriyle de. bunun farkında olunamadığı için, yaşamak o dönemde çok zor. ki bu da çok normal, genç arkadaş daha sonrasını öngörebilecek durumda değil ki kendini iyi hissetsin.

hayat devam ediyor. tamam ben o şarkıyla hala ağlıyor olabilirim, ama hiç olmazsa çocukluk hayalim olan mesleğe kavuşmuş ve moda'ya yerleşmiş durumdayım. okuyacak kitabım, izleyecek filmim, konuşacak dostum ve içilecek rakım var. hamdolsun.

demek ki ben de böyle "olmuşum." evet başka yollar da mümkündü, ama ben böyle bir insanmışım ki yolun sonu buraya çıkmış. çok farklı hayatlar hayal edebilirim, kendimi çok güzel yerlerde düşleyip bunalıma girebilirim ve giriyorum da. ama "oralarda" olabilecek olsam olurdum, demek ki olunmuyormuş. napalım.

şu saatten sonra bunu sorgulamak gerçekten anlamsız.

"bu fırtına durulur mu, benden adam olur mu..."

o fırtına durulmayacak güzel kardeşim, sen onun içine doğmuşsun çünkü. ha senden adam olur mu kısmına gelince, bence olmuş zaten. adamlık böyle bir şeyse demek ki...

öps,
göksun.

4 yorum:

  1. güzel bir yazı.

    YanıtlaSil
  2. harika bir yazı olmuş; benim durumumu da özetleyen bir yazı..ayrıca beni coventry de gülümsetti yaa valla sağolasın :))

    YanıtlaSil
  3. çok çok teşekkür ederim, yorumun da beni mecidiyeköy'de gülümsetti ki muhtemelen bu daha zor :))

    YanıtlaSil
  4. usulde az once senede senetle ispat dedik hocam bu delil baslangici da kim der gibi tum dikkatimle eziqq olarak sabaha kadar blogunu okuyacam basarilar avukat hanim kim bilir belki birgun bir durusma salonunda birbirimize itiraz ederiz :))

    YanıtlaSil