20 Ocak 2012 Cuma

Casual tamam da, smart olamadık...

Of sabahtan beni “smart casual” deyip gülüyorum ahah

Şimdi şöyle oluyor, “takım elbise pantolonu” giyince smart, kot giyince casual oluyosun ya. He işte Docker’s giyince smart-casual oluyosun. Ama Docker’s olacak o önemli.

Abi böyle bi kavrama ihtiyaç var ya. Çünkü neden, insanlar bu işin hep smart tarafında kalmayı feci marifet gördüğü için. Şeyler giyiniyor öyle, “ben rahatlık insanıyım taam mı, üniforma zihniyetine inanmıyorum” insanları. Ben de o insanlardanım ama direk casual takılıyorum, bir smart olamadım, gün akşam oldu…

Bence insanlık, smart casual kavramına ancak yirminci yüzyılın sonunda ihtiyaç duyduğu için yeteri kadar gelişemiyor. Halbuki, hiç saçma sapan üniformalara bürünmeden, daha en baştan direk “vatandaş stayla” takılsak bunlar hiç başımıza gelmezdi. Lan kendi günlük kıyafetimize “ama bu smart casual” diye tonla para bayılıyoruz lan.

Mesela nasıl; işte örnek, Docker’s. Sonracıma, altına giyeceğin bot, üstüne alacağın hırka filan önemli hep. Neden dersen, smart-casual olayım derken yanlış bir hamleyle boheme ya da öğrenciye dönebilirsin.

Şöyle bir örnek vereyim kendimden, az önce işe gelirken neredeyse asansörü kaçırıyordum… Asansöre binmekte olan “genç delikanlı” beni görünce kapıyı tuttu sağolsun. Hah şimdi bu genç, gayet smart, muhtemelen de benden küçük tamam mı. Yani hem küçük görünüyor, hem de artık benden küçük olabiliyor insanlar. Abi resmen öğrenci gibiydim lan yanında. Benden küçük bir smart’ın yanında, ki muhtemelen “özel bir şirkette maraba” olarak çalışıyor, olanca Göksun’luğum bir yana, sadece “casual” olarak etiketlenip bir kenara pıstırıldım lan resmen ahaha of buna yarım saat gülebilirim.

Ama haklı çocuk. Bugün bayağı casual’ım çünkü. Bunun önüne smart eklemek için yapmam gerekenler şunlardı mesela, sağ baştan sayalım:

-Kot pantolonluyum. Tamam kot olur, onda bi sıkıntı yok. Ama siyah olmalıydı. Kesimi düzgün allahtan, skinny filan değil, zaten bana da ne yakışır skinny…

-Üstünde V yaka bi triko bişeyler var. İlter kafa bulurdu bunlarla. Hele yeşil V yakanın altından mor penye görünüyor ki, of…

Şimdi aslında bence yeşille mor çok yakışır bunu tartışmam bile. Ama bak şimdi, sen eğer sen “zeki ama çalışmıyor” tarzı yakalayacaksan, zeki olduğunu ancak bir gömlekle gösterebilirsin. Etro olabilir.

Renk meselesi, ne kadar smart olmak istediğinle alakalı. Casual’ım ama smartlık da bende diyeceksen, beyaz olabilir. Böylelikle “vatandaşlık bir yere kadar”  diyerek siyah takım elbise-beyaz gömlek üniformasına bir selam çakabilirsin. Şair burada tüm Sanayi Devrimi ve Post-Fordist yaklaşımlara “tamam üniformanızı giyiyorum ama ancak bu kadarını giyebilirim” diye sesleniyor. Of feci etkilendim. Seni kim tutar bebeyim.

Erkek ve mühendissen kareli olabilir. Ya abi bence erkekler gömlek giysin sadece, bir erkeğe gömlek kadar yakışacak başka hiçbir şey düşünemiyorum.  Tamam kadına da yakışıyor ama kadına zaten her şey yakışır. Onu karıştırmayalım.

Bu arada şeyi unuttum, gömleğin nasıl duracağı detayını. Dışarıda olsun bence, tabii gömlek buna uygunsa. Hani “Dress-code’la uğraşamayacak kadar çok düşünen bir insanım ben, belli kalıplara hapsolmak istemiyorum” demek istiyoruz ya, ha işte bırakalım göbeğimiz de hapsolmasın.

-Gömleğin üzerine, şimdi mesela ben ceket giyince hoşuma gidiyor. Ama siz bana her zaman bakmayın, androidim ben. İşte böyle nalet bir tarafım var ne yabayım. Hırka derseniz o iş tehlikeli, babaanne olmakla itham edilebilirsiniz. O yüzden rica ediyorum hırka seçerken sosyal çevrenizi de yanınızda götürüp “hangisi olsun?” diye sorunuz. Çünkü o sosyal çevre, ceketli insanı ciddiye almaya programlı olduğu kadar, hırkalıyı da iplememeye eğilimli.

Mesela Nuri Bilge Ceylan hırka giydi geçen, bence iyi bi fikir ama uygulaması hatalı. Abicim, ben ki hayatta “smart” olmamayla kafayı en bozmuş insanım, oraya senin gibi “vatandaş stayla” gidebilecek olan 3-5 kişiden biriyim, tamam tabii ki hırka giy de, o hırka nasıl ya? Hayatında benim gibi insanlara ihtiyacın olduğunu düşünüyorum. Ara beni.

-Ah işte en önemli nokta… Kadınsansız eğer, kesinkes, tartışmasız, açık ve net söylüyorum, belirgin takılarınız olmalı. Mümkünse etnik. Ama kesinlikle öyle uyduruk şeyler değil, tezgah işi filan gibi. Hayır. Gidip, arayıp seçip, bi ton para bayılmış olmanız lazım. Ayrıca yurtdışından filan almış olmanız tercih edilir, yurtiçiyse de Kapalıçarşı olsun mümkünse.

-Ayakkabılar. Bu da yine, beyaz gömlek hadisesi gibi, nereye kadar smart olmak istediğinizle alakalı. Mesela ben topuklu ayakkabı sevmiyorum, ama beyaz gömlek giyiyorsan onun altına topuklu ayakkabı giymen gerekir. Kareli giyiyorsan da bot. Yok ikisi de değilse, altı dümdüz olan ve ne işe yaramadığını anlamadığım yeni bir çizme modeli var ya, bak onlardan olabilir. Ah ya nasıl unuttum, tabii lan, New Balance var hayatımızda… “Yakışıklı vatandaşın” can simidi, göz bebeği…

Hah topuklu ayakkabı konusunda diyeceklerim bitmedi. Ya şimdi ben yolda yürürken kendi kendine gülen biriyimdir tamam mı. Mesela işte bugün “smart casual” deyip deyip güldüm sürekli, bu arada sokakta yürüyordum evet. Bugün kot pantolonlu olmamla alakalı değil üstelik, ben bayağı bildiğin düğün dernek kıyafetliyken de böyleyim – ama saçma oldu la, düğün dernek kıyafetiyle sokakta ne işim var? Yani işte demek istediğim, süper avukat kostümüyleyken de sırıta sırıta yürüyebiliyorum. İşte o zaman harbiden komik oluyor. Makyaj, üst baş, adımlarda bir tıkırtı, dudaklarda bir kikirti… Tamamen saçmalık. Sonra bana diyorsunuz ki neden topuklu ayakkabı giymiyorsun… Abi benim ruhum topuksuz, nasıl giyeyim?

-Kaş bıyık felan… Off en sevdiğim şey.

Abi, smart casual olacaksan eğer, bu “istenmeyen tüy”  olayına herkesten daha çok dikkat etmen lazım. Yukarıda bahsettiğim takı meselesi de yine bu ekstra dikkat kapsamında.

Neden dersen, şimdi sen insana “kıyafetime değil direk bana bak” dediğinde, o insanın aklı karışıyor. Çünkü kimse, kimsenin gözünün içine bakmaz hacım. Birinin gözünün içine baktığında kendini görürsün çünkü, o da işine gelmez. Neyse felsefe yapmaya gelmedik.

Diyorum ki, sen “kıyafetime bakma” diyince vatandaş nereye bakacağını şaşırıyor. Detaylar ekstra önemli. Sen şimdi “süper smart” bir görüntüyle gidersen, karşındaki adamın seni “etiketlemek için” başka bir görsel veriye ihtiyacı yok. Karşısında zaten “taş gibi görünen” bi kadın var lan, daha nesi? İstersen içinde pamuklu fanila olsun, nedir yani, üstün başın düzgünse “olmuşsun” sen.

Ama işte, sen karşısına kot pantolon altında botlarla çıkarsan, o kolye boynunda olacak arkadaşım! O kaşlar düzgün, o bıyıklar alınmış olacak. Çünkü karşındaki insan, seni “ciddiyetsiz biri” ya da bir çocuk gibi görmeye ayarlı. Özünde güzel bir insan olduğunu başka türlü anlamıyor adam.

Hem zaten bu detay işi senin de işine geliyor, hani kendisini ifade etmek için çok farklı yolları olan, çok yönlü, renkli, şablonlara inanmayan birisin filan ya… Entel hafif. O anlamda. Bir de tabii, “cinsiyete inanmıyorum ama bir kromozom var” meselesi var, kadınız neticede. Benimki unutuluyor muntazaman.

Bak aynı hassasiyet makyaj için de geçerli. Rimelsiz bir hayat düşünme bence, rimel önemli. Ama şunu da unutma, hani sen şekle şemale inanmıyorsun ya, belirli kalıpların insanı değilsin. Hah işte böyle dedikten sonra o kalemi nasıl çekip o farı nasıl sürdüğün bir meseledir ablacım. Öyle her eline aldığın şeyi her istediğin gibi kullanamazsın. “Doğal tonlarda” takılman lazım artık senin, bilgin olsun, pembe ruj olayına girersen formatı pis dağıtırsın.

Kaldı mı başka detay? Aklıma gelmiyor.

Yani görüyorsunuz, “zeki ama çalışmıyor” imajı aslında sıkı bir çalışma gerektiriyor dostlarım…

Yalnız bu konsept güzel tuttu, herkeste bir rahatçılık, herkeste bir efendi adam yerine piç tercihi… Abi bir adam piçse piçtir, bu sonradan olmuyor. Size bunu anlatamıyorum. “Ben belli kalıplara inanmıyorum” dedikten sonra, kalkıp “Hiii New Balance’larda indirim varmış hemen almam lazım çünkü şimdi çok moda” diyorsan, bir olmamışlık var sende. “Kalıpsızlık kalıbına” girmiş gibi olabilir misin mesela, gibi sanki biraz?

Yani diyorum ki, hayat kısa, değmez bir kıza.
Bırak gitsin, dönerse senindir.

5 yorum:

  1. Çok matrak, çok bilgilendirici bir yazı olmuş... Kalemine sağlık Göksuncum (Seda)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Seda'cım, yorumunu görmek beni çok mutlu etti :)

    YanıtlaSil
  3. Oha! Renk overload!

    YanıtlaSil
  4. "Abi benim ruhum topuksuz, nasıl giyeyim?" hahah vallahi duygularıma tercüman! bayıldım bu cümleye. o değil de (bu lafı da ne severim) iyi ki yazmazsa ölecek hastalığından muzdaripmişsin, cumartesi cumartesi millet sokakta fink atarken burda dönenip duruyorum ben de, keyfim de pek yerinde :)

    YanıtlaSil
  5. ay teşekkür ederim, pazar pazar miskinlik içindeyken ne iyi oldu bunu görmek :) sağ olunuz efenim, her zaman bekleriz :)

    YanıtlaSil